30 Nisan 2017 Pazar

Olmazsa Olmazım Babadağ... Babadağ'da Rahvan ve Yayla Havası

Geçen Babadağ blog yazımın başlığını "Yine Yeniden Babadağ" olarak atınca, başlık şimdi ne olacak diye bir anlık panikle on beş dakika kadar düşündüm.
Rahvan mı olsun? Yayla havasına devam mı? Yoksa Babadağ Rahvan ve Yayla mı olmalıydı? Babadağ olmazsa olmazdı da Rahvan ve yayla havası da cabası oldu. Bu kelimeler bir araya geldiğinde ise başlık zaten kendisini tanımlamıştı;
"Olmazsa Olmazım Babadağ... Babadağ'da Rahvan ve Yayla Havası".

Babadağ belki havası, belki  insanları belki de dostlarımın çoğunun Babadağ' lı olmasından hep farklı, hep özel bir yer benim için.

Bu ziyaretim ise gelenekselleşmiş olduğunu yeni öğrendiğim "Rahvan" adı verilen farklı bir at yarışı organizasyonu içindi. Babadağ'da 23. sü düzenlenen "Rahvan" at yarışlarına Elodea, Cancan, Ysshn ve benim ilk katılımımız fakat Safaichkov için sanırım birçok defa şahit olduğu bir etkinlikti. Kısaca bu gezide de yine baş rollerde Elodea, ben, Cancan ve Safaichkov vardı ve Ysshn de bize katılmıştı.

Ziyaret planımız iki aşamadaydı. Önce Rahvan izlenecek sonra bir klasik olan Babadağ Pamukkale Pide den alınan sıcacık mis gibi pideler ile Terzi Nuri ziyaretimiz gerçekleşecekti.

Babadağ yolunda merkeze yaklaşıp araçları görmeye başladıkça içimde hafif bir heyecan başlamıştı. Çünkü hem ilk defa Rahvan yarışı izleyecek hem de Nikon D7000 im ile ilk defa hareketli çekimler yapacaktım... Organizasyon yerine vardığımızdaki kalabalığı gördüğümde açıkçası mutlu oldum. Yediden yetmişe, kadın, erkek oradaydı. Organizasyonu ben yeni öğrensem de yakın ve uzak illerden Rahvan At Yarışı için gelen araçları, araçlara bağlı atlar için römorkları da görünce  etkinliğin önemi ve popülerliğini de anlamıştım.

Etkinliğin Üst Kısmındaki Seyir ve Piknik Alanı
Hemen araçtan inip, makinemi açıp, yerimi ve pozisyonumu ayarlama isteği ile yol üzerinde Safaichkov un bizi indirmesini istememin çok isabetli bir karar olduğunu bir an için arkama baktığım zaman gördüğüm kalabalıktan anlamıştım. Öncelikle ilk birkaç dakika seyirci olup sunucunun anonslarını, çevremdekilerin yorumlarını dinleyip bir kaç kişiye de ne demek olduğunu sorduğumda artık yarışları anlamıştım. 
Üç bozuk yapan diskalifiye olacak, köpekleme yapılmayacak, açıktan kırbaç hele ki zincir ile at kamçılanmayacak... 
Birinci ve ikinci bozukta sunucunun(ya da yarış hakemi demeliyim) ikazını dikkate almayan ve üçüncü bozuk ile diskalifiye olan jokey in hemen kenara çekilmesini istemesiyle sinirler geriliyor, takip ve tacizi bırakmaz ise ceza alacağı bir kaç sert ve kızgın ifade ile jokeylere söyleniyordu.(Sanki sadece benim sinirlerim geriliyordu, çünkü genelde gülerek ve tebessüm ile hakemi dinleyip yorumlar yapılıyordu)

Hele hatayı yapan Babadağlı bir jokey ise vay onun haline çünkü ismi ile azarlanıyordu. İşte o zaman devreye giren şive ile ben de tebessüm ediyor fotoğraf çekimlerine ara veriyordum.

Start Verilecek... Bayrağımıza Yaklaşılma Anından Bir Kare
Startı verecek olan görevli Bayrağımızı havada sabit tutarken atlar yavaş yavaş geliyor ve bayrağı sallaması ile rahvan başlıyor. Yarışlar gruplar halinde üç tur halinde ardı ardına yapılıyor.


Start Verildikten Sonra Rahvan Koşu ile Yarışın Başlama Anından Bir Kare



Dıştan Gelerek Rakibi Geçme Atağından Bir Kare


Açıktan Kırbaç ile Diskalifiye Olan Bir Jokey


Atlar, jokeyler, seyirciler, çaycılar, köfteciler, çöp şiş tezgahları, muhteşem kokular, muhabbetler anılarımıza ve benim de bloga yazmak için aklıma işlenirken, objektifime yansıyanları da hafıza kartıma kaydetmiştim.

Hafif hafif, kış güneşinin etkisi gitmeye ve gölgeler soğumaya başlamıştı. Seyir tepesinde yarış öncesi tur atarken gözümüze kestirdiğimiz çaycıların olduğu alan bize lazım olan geçici ısınmayı sağlayacaktı. Odun ateşinde demlenmiş mis gibi tavşan kanı çaylarımızı afiyetle içerken insanların gözlerindeki sıcaklık, neşe ve samimiyet vaktin bize Terzi Nuri ziyaretinin yaklaştığını hatırlattı.




Pamukkale Pideden aldığımız pidelerle vakit kaybetmeden Nuri dedenin yanına vardığımızda yaylayı yavaş yavaş kapatmaya başladıklarını gördüm. Malum kışın yayla yolu kapalı, yayla havası çetin olduğu için, çiçekler ve ahşap masa ve sandalyeler teker teker daha korunaklı olan iç kısıma alınıyordu. Hemen işin ucundan tutup kalan bir kaç saksı ve tahta tabureyi de biz içeriye taşıdık ve sobanın üzerinde demlenecek çaya vakit olduğunu öğrenince de dar vakitte bu defa arabayla Başalan Yaylası ziyaretini yapmak istedik.

Daha yukarı çıkma isteği ile arabayı park edip biraz daha tırmanınca Babadağ'ı ayaklarımızın altında gördüğümde ise manzara görülmeye değerdi.

Geri dönüp pidelerimizi ve mis gibi demlenmiş çaylarımızı içtikten sonra hava kararana kadar muhabbet edip, her zaman olduğu gibi helalleştik, sarıldık el öptük ve dua ile uğurlandık.

Bu defa elmalar gökten üç tane değil de yayladan dolu dolu düşmüştü. Bir kısmı poşetlerle bagajımıza, birazı yolluk olsun diye bu hikayenin kahramanlarına, geri kalanları da bu blogu okuyanların gönlüne...

Kalın sağlıcakla...